Deniz Kabuğu ile ilgili sözler

Deniz kenarında yürüyüş yaparken herkes bir vesile ile deniz kabuğu toplamıştır. Sahile vuran dalgaların arasında öyle güzel parlarlar ki aslında eğilip almanıza neden olan etki de bu gösteriştir. Kendini "beni al, beni al" dermiş gibi oraya buraya atarlar, dalgaları bahane ederek. Alır, cebinize koyar, evinize götürür ve gözünüzün önünde bulundurursunuz. Sanki sizi her daim görmek ister bu deniz kabukları. Orada öylesine dururlar, kıpırdamadan televizyonun kenarında sizi izlerler ya da koltuğun yan tarafındaki masadan sizi keserler. Her türü kendine has güzelliğe sahiptir deniz kabukları... Bu sayfada deniz kabuğu ve deniz kabukları ile ilgili sözler bulacaksınız.
Devamını Oku
Saç deniz yosunudur. Deri pul. Gözler deniz kabukları. Nefes dalgalar. Dudaklar mercan. Kalp med-cezir...

Deniz kabuğu kendi içinde mi uğuldayıp duruyor yoksa sadece onu kulağıma tuttuğum zaman mı? Çok kere deniz kabuğunu artık işitemeyeceğim bir uzaklıkta tutar sonra aniden kulağıma dayayarak onu gafil avlamak isterdim: Ama muamma, muamma olmakta devam eder ve ben uğultunun, onun dinlemediğim zaman da devam edip etmediğini bir türlü öğrenemezdim. - Leopold Weiss

Apar topar taşınmaya karar vermişsin, ellerinde deniz kabuğu ve beyaz bir örtü. Girdiğin kapıdan çıkmak geldiğin gibi bırakmayı gerektirir. Oysa sen hem bir şeyler götürmüşsün hem de bir enkaz bırakmışsın geride...

Hayatın sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle, deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme...

Saklı kalan ne çok şey var oysa mesela bir deniz kabuğunda... Ya da uçuk mavi bir hikaye içinde...

Taşınırken odanda bir kutu bırakmışsın. Koca bir deniz ve birkaç deniz kabuğu. Deniz nasıl bir kutuya sığar deme, geride bırakılmak istenen her şey bir kutuya sığdırılabilirmiş...

Akdeniz'de ki bütün deniz kabuklarını bitirdim. Başka kıyılara, de haydi... Üzümle çok mitolojik bir hava yakaladım. Taşlar gelişigüzeldi Akdeniz'de. Nizami sıraya koymaya çalıştım. Çoktular. Olmadı. Bıraktım. Tüm kabuklarımı yatağıma dizip son bir kare aldım. Bir de her defasında yerdeki yenmiş kabak çekirdeği kabuklarını deniz kabuğu zannederek eğilip almaya çalıştım. Sahiller çok pis. İsmiyle müsemma değil denizimiz. Ak pak değil. Yazık...

Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum. Ancak bana sorarsanız sahilde oynayan ve engin gerçeklik okyanusu önünde keşfedilmemiş uzanırken, ara sıra alışılmıştan daha pürüzsüz bir çakıl taşı ya da daha güzel bir deniz kabuğu bulmakla sevinen bir çocuk oldum yalnızca. - Isaac Newton

Aphrodite'in doğuşu, mitolojide köpüklü dalgaların içinden çıkmasıyla tasvir edilir. Bu nedenle heykellerde, resimlerde Tanrıça Aphrodite, kaplumbağa ya da deniz hayvanlarından birisinin kabuğu üzerine basmış bir şekilde anlatılır ve doğuşuna gönderme yapılır.

Bundan başka bir şey değildi aşkımız; gider, dönerdi gene ve bize gözleri kapalı uzak, çok uzak mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi yitik sabahın otunda garip bir deniz kabuğu ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı...

Umut bu. Bir tekne... Koca okyanusta devrilmeden yol alan bir tekne... Sonsuzluğun dalgalarıyla savaşan bir deniz kabuğu... Hepsi bu, köhne bir tekne...

An gelir, tükeniverir gücün "Tutunamadım" dersin fısıldayarak ;insan duymaz da, bir deniz kabuğu, bir sazlık duyuverir seni...

Hayata karşı mahcubiyetin hiç bitmeyecek mi? Bir kere de içinden geldiği gibi söyle kalbindekileri, gölgen bile incitiyor seni. Bir deniz kabuğu gibi ellerinde tuttuğun kalbini bir dinle bak, kimin sesi uğuldayacak kulaklarında...

Dalgalar, deniz kabukları kıyıya vursun diye vardır. Ve deniz kabukları toplanıp kolye olmak ya da akvaryumlara koyulmak için hayatımızdadır...

Bir deniz kabuğu veya bir çakıl taşı bazıları için çok küçük bir şey olabilir; ama o kabuk, o taş sizin koleksiyonunuzun bir parçasıysa büyük bir şeydir. Belki de asıl büyük olan şey görülenler değil, küçük şeyleri görebilme, fark edebilme becerisidir. - Üstün Dökmen

Saç deniz yosunudur. Deri pul. Gözler deniz kabukları. Nefes dalgalar. Dudaklar mercan. Kalp med-cezir...

Bırakılmış eski bir deniz kabuğu gibi olacak kalıbım. Eski deniz kabuklarına acınmaz ki.

Bu kumsalı nasıl bilmem? Buraya tekrar gelip deniz kabuğu toplayacağım.

İnsanların karınca, dağların deniz kabuğu ve şehirlerin arı kovanı kadar olduğunu gördü

Lüzumlu lüzumsuz alışveriş yapan insanlar aslında sandıklarından çok daha bilgedir... Para verdikleri o ıvır zıvırlar, kendi düşlerinin küçültülmüş halleridir aslında. Bir şeye sahip olmanın zevkini tadan çocuklar gibidirler. Ceplerinde para olduğunu tahmin ederek onlara göz kırpan saçmalıkları satın alırken, kıyıda deniz kabuğu toplayan bir çocuk kadar mutludurlar...

Kalbim gök kuşağı renklerinde bir deniz kabuğu gibi. Dingin bir denizde gezinen... Kalbim hepsinden mutlu; çünkü sevgilim bana geldi...

Aklım boş bir deniz kabuğu gibi çınlıyor, çekimi olmayan anlamsız bir dünyada...

Bir midye kabuğu gibi kumsalda bir başına kalmıştı, içinden yaşamın çıkıp gittiği bu kabuğu artık kuru tuz tanecikleri dolduracaktı...

İçlerindeki kır çiçekleriyle iki cam fanus: gelincikler, başaklar, mavi kantaronlar ve yaban gülleri. Ve iki fanus arasında kulağınıza tuttuğunuzda denizin sesini duyduğunuz deniz kabuklarından bir tane. İçine denizin bütün iniltilerini sığdırmış olan o deniz kabuğu benim için bir insandan daha fazla bir şeydi. Hiçbir insan içindeki o dalgaların gelgitleriyle asla yaşayamazdı...

Neden birisi bereketli bir pirinç tarlasını bir avuç işe yaramaz deniz kabuğuyla değiştirmek ister? İnsanlar böyle şeyleri ancak kolektif hayal güçlerinin icatlarına inandıkları zaman yaparlar. Güven tüm para türlerinin ham maddesidir. Zengin çiftçi tüm birikimini bir çuval deniz kabuğu karşılığında satıp uzaktaki yeni yere vardığında, oradaki insanların bu deniz kabuklarına karşılık kendisine pirinç, ev ve tarlalar satacağına inanırdı.